Sözlüklerde İlah (Tanrı) Mefhumu Nasıl Aktarılmıştır ?
İlah,Tanrı kelimeleri lugatta ; örtünmek, gizlenmek, alışmak ve kulluk anlamında kullanılmakla beraber genelde ibadet edilen, tapınılan nesnelerin ortak adı olmuştur.( Allah Özel İsimdir )
İlahlık Makamı İnsan Hayalinin Bir Ürünü Müdür ? (Haşa ve Kella )
İlah insanın korku , heva , his ve ihtiyaçlarından dolayı beşer zihninin ürünü mevhum bir varlık değildir . Aksine kainatın her bir zerresinde varlığının zorunlu olduğunu müşahede edilendir yani Vacib-ül Vücud’dur . Kainatta görülen sıfatların , isimlerin , vasıfların sahibidir . Çünkü hiçbir sıfat boşlukta kalmaz , ortada yüksek bir ilim içeren kitap varsa o kitabın yazarının bu bilgilere sahip olduğuna delalet eder . (Çünkü güzel ve manidar bir kitap. ve muntazam bir hane, bedahetle yazmak ve yapmak. fiillerini ve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi bedahetle yazıcı ve dülger namlarını, yazıcı ve dülger unvanları ise bedahetle kitabet ve dülgerlik san’atlarını ve sıfatlarını. ve bu san’at ve sıfatlar bedahetle herhalde bir zâtı istilzam eder ki, mevsuf ve sâni’ ve müsemma ve fâil olsun. Fâilsiz bir fiil ve müsemmasız bir isim mümkün olmadığı gibi; mevsufsuz bir sıfat, san’atkârsız bir san’at dahi mümkün değildir.
Asa-yı Musa – 139)
Her Sebep Bir İlah Mıdır (Haşa) Yahut Her Sebep Bir İlahın Memuru Mudur ?
Yüz elli Kilogram ağırlığında halteri kaldıran birini. gördüğümüzde o . Ağırlığı kaldırabilecek kuvvete sahip olan bir şahsın bunu yapabileceğini her akıl sahibi bilir ve öyle izan eder . O halterin altında elini zor kaldıran bir bebeği görse hiç kimse aklı olan birini inandıramaz ki o halteri bebek kaldırmış olsun . Mutlak surette. arkada başka bir güç . Olmalı çünkü onu yapıyor gibi görünen varlıkta bu işi yapabilecek özellikler yok .
Aynen öyle de tüm kainatta gerçekleşen olaylar , ortaya çıkan eserler yüksek ilim , irade ve kudret gerektiren cinsten . Ancak işi yapıyor gibi görünen sebepler aciz , kasır ve camid ki . Çocuk gibi onların da bu işleri yapamayacağı her akıl sahibince görülüyor . İşte burada ortada kalan kuvvet , ilim ve iradeye sahip bir zatın. zorunluluğu doğuyor ; biz de bu zâtın makamına tanrı , ilah ismini vermişiz .
Misal olarak zigottan vücudum.uzun şuandaki haline gelmesi. Nasıl olmuştur diye sorduğumuzda bu soruya cevap olarak DNA’nın verdiği emirlere . Göre hücreler bölünmüş, farklılaşmış seni oluşturmuş ve oluşturmaya devam ediyor denilecektir . Yani bu harika işi yapanın DNA olduğunu iddia edecektir (bunlar bilimin konusu değildir) oysa .
En başta verdiğimiz misalde nasıl çocuğun elinde yapılıyormuş gibi görünen işin kesinlikle çocuk tarafından yapılamayacağına hükmettik . Burada da aynı şekilde bu işlerin herhangi bir seviyede ilmi iradesi ve kudreti bulunmayan . DNA tarafından yapılamayacağını söylemek gerekir . Madem sebep olarak görülen DNA’nın bu işi yapamayacağı aşikardır , mutlaka hakiki bir sebebin(tanrı ismi verilmiş) bulunduğuna hükmederiz . Bu olayı yapan DNA’dır demek de onu ilah olarak kabul etmektir . Mesela şu anda gözümüze ulaşan ışık zerreleri fotonlar , hepsi aynı kanuna muntazaman uyuyor ve bu zerrelerin harika nizamı ile bizim gözümüze görüntü ulaşıyor . Malumdur ki kanun iş yapmaz , kanun ile iş yapılır .
Öyle ise ya diyeceğiz ki bu zerrelerin hepsi yüksek bir ilim sahibi ve harika bir kanun ortaya koymuşlar aynı zamanda hepsi buna . Uymayı tercih etmişler ve bu inanılmaz güç hepsinde var . Elbette böyle . Bir şey imkansızların içinde en komiğidir ve o çocuğun halteri değil apartmanı .kaldırdığına inanmak gibidir . İşte sebeplerin bunun gibi kainattaki her işte yetersiz kalmalarından ; sıfatları ise boşlukta kalamayacağından mutlaka üzerlerinde görünmekte olan ilim , irade ve kudrete sahip bir varlık olması gerekir , bu bir zorunluluktur .
( Natüralizm Hakkındaki Makaleye Ulaşmak İçin Tıklayınız . )
(Eğer her şey Kadîr-i Mutlak’a verilmezse, bir tek Allah’a mukabil nihayetsiz belki zerrat-ı kâinat adedince ilahları kabul etmek gibi, yüz derece muhal içindeki bir muhali mevcud kabul etmek gibi bir divanelik hezeyanına düşmek lâzım gelir.
Sözler – 297)
Kainattaki Her Zerrede Zorunlu Varlığı Görünen Zatı Nasıl Tanıyacağız ?
İşte tanrı , ilah kainatın her bir zerresinde asıl iş gören zâta verilen makamdır . Bu misallere kıyasen kainatın her yerinde , her eserde , her olayda görülen sıfatların sahibi birini görüyoruz . Bu zât öyledir ki aynı anda bir zerreyi yönetirken tüm zerrelere. Hatta galaksileri de kontrol eder , hepsine aynı anda yol gösterir . Bizim bu zâtın mahiyeti hakkında hiçbir . fikrimiz yoktur ve olamaz da .çünkü onu eserlerinden biliyor ve tanıyoruz yani bizzat tanımıyoruz .
Ancak onun kainatta görünen sıfatlarını bilebiliriz , şuunatını görürüz ve bildirmesiyle isimlerini öğreniriz . Mahiyeti , nasıl bir varlık olduğu , doğrudan zâtıyla ilgili bir bilgi elde edemeyiz . Çünkü bu zât makamı münasebetiyle işleri sebepler perdeleri ile yapar , işi yapıyor görünen sebepler olduğu halde . hakikatte işi yapan kendisidir çünkü sebepler. bu harika işleri yapacak kabiliyette değildir .
( Ey esbabperest gafil! Esbab, bir perdedir. Çünki izzet ve azamet öyle ister. Fakat iş gören, kudret-i Samedaniyedir. Çünkü tevhid ve celal öyle ister ve istiklali iktiza eder. Sultan-ı Ezelî’nin memurları, saltanat-ı rububiyetin icraatçıları değillerdir. Belki o saltanatın dellâllarıdırlar ve o rububiyetin temaşager nâzırlarıdırlar. Ve o memurlar, o vasıtalar; kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar içindir. Tâ umûr-u hasise ile kudretin mübaşereti görünmesin. Acz-âlûd, fakr-pişe olan insanî bir sultan gibi, acz ve ihtiyaç için memurları şerik-i saltanat etmiş değildir. Demek esbab vaz’edilmiş, tâ aklın nazar-ı zahirîsine karşı kudretin izzeti muhafaza edilsin.
Sözler – 293)
Her Şeyi Kudret , Rahmet Ve Hikmet İle Anbean Hükmü Altında İşleten Zat , İnsana Ait Olan Hükümlerini Bildirdi Mi ?
Madem bu zât kâinatta hiçbir şeyi gayesiz ve başıboş bırakmamıştır . Elbette güzide insanı hikmetinin dışına atıp tüm hikmetini boşa çıkarmaz . ( Deizm ile ilgili makaleye ulaşmak için tıklayın ) Madem insana da gayesini bildirecek , yol gösterecek . Bu vazife ile her haliyle örnek insanlar tavzif edecek ve etmiş . Ve bu vazifedar insanlar vesilesiyle bizi muhatap alacak . Muhatap olmanın özelliği konuşmaktır , öyle ise bizimle konuşacak ve konuşmuş .
Kâinatta zorunlu varlığını bilen ve onun sıfatlarını görenlere kendisini tanıtmış. İslamiyet’te Allah kainat ilahının bizzat ismidir . İlahın ne olduğunu ne ifade ettiğini daha önce delillerle anlattık . Allah sadece insan hayatına müdahale eden bir ilah değil önceki paragraflarda kainatta . Gördüğümüz gibi her zerrenin yöneticisidir yani rabbidir . Ve hiçbir şey onun ilmi haricinde değildir . Her şey onun ilim , irade ve kudreti ile vaki olur . Yağmurun yağmasından bir yaprağın yere düşmesine kadar . İşte Kur’an’ın bizlere tanıttığı ilah yani Allah tam olarak kainatta gördüğümüz ilahın ta kendisi olduğunu. Kur’an’ın onu bize tanıtmasındaki kainatla mükemmel uyumundan da anlamak mümkün.
Bu Meseleye Misal olarak Aşağıdaki Ayetleri Gösterebiliriz :
Yunus Suresi 5. Ayet -> Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (aya) birtakım menziller takdir eden O’dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe (ve hikmete) binaen yaratmıştır. O, bilen bir kavme âyetlerini açıklamaktadır.
Lokman Suresi 29. Ayet -> Allah’ın, geceyi gündüze ve gündüzü geceye kattığını, her biri belirli bir süreye kadar hareket edecek olan güneşi ve ayı buyruk altında tuttuğunu ve Allah’ın yaptıklarınızdan haberdar olduğunu bilmiyor musun?
İbrahim Suresi 32-33. Ayetler -> Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzsünler diye gemileri buyruğunuza veren, ırmaklara da sizin için boyun eğdiren, daimi yörüngelerinde yürüyen güneşi ve ayı sizin için boyunduruk altında tutan, gece ile gündüzü sizin hizmetinize koyan Allah’tır.
Secde Suresi 5-6. Ayetler -> Gökten Yere kadar, işleri Allah Düzenleyip Yönetir; sonra, saydığınızdan bin yıl kadar tutan bir gün içinde işler O’na yükselecektir. İşte, görülmeyeni de görüleni de bilen, mutlak galip ve merhamet sahibi O’dur.